Korkmayın açık denizlerde sizi batıracak dalga yoktur. Sığ sulardır hep bir tekneyi alaşağı eden. Kaybolmaktır en kötüsü denizlerde, fenerlere güvenin. Buyrun deyin lafınızı, lafla yürüsün peynir gemileri bu kez.





Siluet-8

>> 8 Ağustos 2008 Cuma

Gecenin dördünde çıkan fırtına ile uyandım. Yatarken yıldızlar vardı gökyüzünde şehrin ışıklarına inat bir kaçı direniyordu ışıkları ile. Ben, siluetim ve hesapsızca peşimizde sürüklenen gölgemiz. Yatağımızın kenarına oturduğumuzda derin bir uyku bekliyor sanıyorduk, aldandık…
Poyarazın sesiyle uyanıp adalara doğru baktığımda sipsiyah bir gökyüzünün sert esen poyrazla ağlamaya yüz tuttuğunu gördüm. Sokağın hemen köşesinde duruyordu onu o an fark ettim. Sabah saat dört ve deli esen poyraza, yağmura az kalmış bir şehrin karanlığında sadece yalnızlıktı. Fısıltılarını duydum, öylesine bağırıyordu ki, üçümüz birbirimize baktık. Siluetim cesaretini topladı ancak o dinleyebilirdi, zira içimizdeki hep en cesur oydu…
- Bilemiyorum, daha ne kadar böyle durabileceğimi. Ne zamandır içim böylesine ısınmadı bunu çok iyi biliyorum. Tam orada durduğunu görüyorum. Bir adım hepsi hepsi bir tek adım sana doğru.
Koşar adım uzaklaştım gene, tam oradaydın, tam yanında duruyordu sana olanlarım. Sokağın karanlığında adımlarımı sıklaştırıp köşeye vardım. Durdum. Nereye peki ve niçin uzaklaştım ki ve niçin demeleri mi tam orada yanı başına sesiz bırakıp bu köşe başındayım ki.
Hemen öteden başka bir fısıltı daha belirdi, ama apartmanların tek tük yanan lambalarından hangisinden geldiği belli olmayan bir kadın sesiydi bu…
- Bilemiyorum, daha ne kadar böyle durabileceğimi. Ne zamandır içim böylesi ısınmadı bunu çok iyi biliyorum. Tam orada durduğunu görüyorum. Bir adım hepsi bir tek adım bana doğru.
Sarılır mısın bana demek istiyorum oysa sana. Tam kapıdan çıkarken sarılır mısın, bana demek istiyorum sana, yüzüne bakıp. Duruyorum. Sesiz telaşına yalnızlığına dokunmaktan korkuyorum. Merdivenlerde adımlarını dinliyorum koşar gibi sokağa çıkışını duyuyorum niye korkuyorsun ki benden. Hemen yanıma bıraktığını duyamıyorum ki.
******
- Bana sadece sarılır. Ne öp beni ne de okşa usul usul. Yalnızca sarıl. Kokun ve nefesin olsun yalnızca. Burada oluşunu hissedeyim. Bırak tenimin ne istediğini, teninin istediğini düşünmeyeyim. Sadece yalnızca sarıl bana ve bana sarılmayı iste.
Beni dinle, işte bak kollarının arasındayım sırtım göğsüne yaslı. Bak sana tatlı bir masal anlatıyorum tüm kadınlığımla. Bu masalla uyuyacağım senle, yalnız değilim, sen varsın ve ben senin için de fısıldıyorum kelimelerimi. Kollarında şefkat var bak görüyor musun, bu beni dinlendiriyor. Sana sokulmamda, kendini güçlü hissettiğini hissediyorum. Ama yanılıyorsun ben senin gücünü değil şefkatini içime alıyorum.
- Sana sadece sarılıyorum. Nefesim ensendeki incecik tüylerin üzerinde. Kokunu çekiyorum uzun uzun içime. Bazen kolumdaki tüylere deyiyor nefesin sıcacık. Tenine ulaşmak istiyorum bir yandan, sarılmak bitmeden çıplak tenine. Sırtını çıplak göğsümde çıplak istiyorum. Çıplaklığında usulca durmak istiyorum. Tenini düşünüyorum. Ne dediğini duyamıyorum zaten çok da önemli değil ki ne dediğin ninni gibi sesin. Kollarım göğüslerinin altında birleşmiş seni içimde tutuyorum güçlüyüm hem de çok güçlüyüm kollarımla seni sarıyorum. Bana yaslanmış olmanı seviyorum bu mahsun sessizliğini ve teslimiyetini içime alıyorum.
*******
Gece, sessizliğine kavuştu hemen yağmurun ilk damlarından önce. Denmemiş fısıltılarda tüm vazgeçip gittiklerimiz. Kocaman yalnızlıklarımız, hüzünlü… Yalnızlıkları kokluyoruz, yalnızlıkları önemsiyor baştan çıkarıyoruz. Yalnızlığımızın şansımız olduğunu bilmeden. Sessizliğimizden korkuyoruz. Daha çok kimsesizliğimizden, kendimizden. Korkuyoruz işte birine sarılıvermelerdeki düşlerden ve düşlerin kendi iç demelerinden. Ne çok isteyip ne çok istediklerimizden bir çırpıda kaçıveriyoruz.
Gece, sessiz. Denmelere karan bir kadın ve adamın kendi iç seslerini duyuyorum. Bunları demek için tutunuşlarına bakıyorum. Daha özneleri yok cümlelerinin. Birinci tekil hitaplarda isimsiz. Gitmemelerdeki gidişi, sarılmalardaki tutkuyu. Daha nice yaşanmamışlıklarda olduğu gibi. Ama yarın var nasılsa değil mi, ne saçma, ya yoksa.
Not: Bu yazı “Yalnız kadınlar” isimli Ahmet ALTAN köşe yazısının tartışılmasıyla ortaya çıktı tavsiye ederim okuyun.

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=4064287&yazarid=150

0 yorum:

diplerde

*Hayatın seni savurduğu yer, senin savrulmak istediğin yer olmayabilir. Dur ve bak; "buraya nasıl geldim"

*dünya batıyor iyi tutun, güneşle tek başına bırakacak seni.(haiku)


İzleyiciler

  © Blogger template Romantico by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP