Korkmayın açık denizlerde sizi batıracak dalga yoktur. Sığ sulardır hep bir tekneyi alaşağı eden. Kaybolmaktır en kötüsü denizlerde, fenerlere güvenin. Buyrun deyin lafınızı, lafla yürüsün peynir gemileri bu kez.





Adam-Kadın ve Gece 6

>> 1 Ağustos 2008 Cuma

Köşedeki çiçekçiye baktı, çiçeklerin hepsi günün sıcağında boyunlarını bükmüştü gene. Almaya kıyamadı bu boynu büküklüğü. Çiçekler almalıydı oysa. Çiçekler, yıllarca alınmamış çiçekleri kendine almalıydı. Çingene kadının “ablaaa değişine bakmadan yürüdü evinin yoluna. Market torbalarının ağırlığını avuçlarında hissetti. Yemek yapacaktı bu gece ve üstüne üstlük keyifli bir yemek olmalıydı bu, arkadaşı gelecekti. İki eli dolu olunca niye hep burnu kaşınıyordu ki, en umarsız anlarda bunu yapardı burnu.
Kapısını açtı, gene sessizliği kontrol etti. Poşetleri mutfağa bırakıp, yatak odasına gidip soyundu. Aynı hızla mutfağa girip poşettekileri dolaba yerleştirdi. Bu işlem bittiğinde kafasında kurguladığı menüyü hazırlamak için nereden başlayacağını kurguladı.
- Yahu Özlem geliyor ya, ne ki yani. Makarna yapsam şöyle soslu yetmez mi. Yetmeeeez . Ben birilerine yemek yapmayı seviyorum ya. Haydi…
Kapının zili çaldığında gecen zamanı hatırlamıyordu. Koşarak kapıyı açtı. Özlem elinde bir şişe şarapla kapıdaydı.
- Hoşgeldin Külkedisi,
- İyi akşamlar Pamukprenses
- Duydum ki elma yerine ayva vermişler size.
- Aaa kim dedi…
- Salak şıllık dur geri de gireyim.
- Bak kalbimi kırdın gene
- Hadi oradan…
Özlem içeri girdiğinde mutfaktan gelen kokularla duraksadı;
- Domestik karı neler yaptın gene duramayıp ha.
- Aman be öyle bir şeyler işte abartma
Özlem, tirbuşonla şarabı açmaya çalışırken ;
- Yahu şu erkeklerin en çok nesini seviyorum biliyor musun?
- Nesini?
- Açmalarını
- Nasıl yani
- Bak şimdi, şu şarabı açmaya ve ya sütyenimin kopçasını açmaya hiç uğraşmak zorunda kalmazdım burada bir erkek olsaydı.
- Sen azdın kızım, azdın.
- Ama doğru.
- Of git ya işine.
- Ah benim rahibe Teresa’m
İki kadın ellerinde tabaklar masayı yerleştirip, arada bunu nasıl yaptın kız bak böyle yapıyorum daha kolay oluyor gevezeliklerinden sonra. Masaya oturdular.
Selin, Özlem e bakıp;
– Söyle bakalım gene ne oldu, aramadı değil mi.
– Evet aramadı ve aramıyor da.
– Eee
– Kızım, ben bu erkekleri anlamıyorum al sana aşk işte diyorsun, onlar ucundan azıcık deyip kaçıyorlar.
– Erkekler korkakdır anlamadın mı daha
– Yahu ne yaptık ki korkutacak
– E seviştin onla değil mi, e şimdi ya dahasını istersen.
– Dahası ne yahu bedenimi açan benim be
– E işte
– Ya bu vermek lafını kim çıkarttıysa valla en azılı bir düzine adam bulacağım neyse vereceğim parasını ve bir güzel düzdüreceğim.
– Oh yarasın ben de ortak olurum paraya.
– Sen de hele, hala yok değil mi ortalarda.
– Yok ve yok olmayı da sürdürecek.
– Sen, salaksa hala onu bekle.
– Seviyorum ben onu ve bundan ona ne.
– Hah Selim, geldi hoş geldi. Sahi o ne yapıyor.
– İyi arada bir uğruyor, havadan sudan konuşup gidiyor.
– Selim gibi adamlar valla her eve lazım, alıp köşede tutacaksın onları.
– Selim fazla bir adam
– Ya siz niye Selim le olamıyorsunuz yahu
– Olamayız
– Niyeymiş
– Biz arkadaşız, dostuz onla. Bizim çizgimiz bu.
– Yahu adamın bakışında seni seviyorum var sana karşı be, kimi kandırıyorsun.
– Yok be, bakmaz o öyle…
– Ha tabi,
– Hem o benim gerçekten kime aşık olduğumu biliyor.
– Selim işte, tipik Selim her boka maydanoz. Kendi için istemeyen, istemeyi bilmeyen.
– Selim dost Özlem ve böyle de kalmalı. Dahası yok.
– Ne yani hiç mi istemiyorsun Selim le sevgili olmayı yalancı.
– …
– Yahu, sen de ona yakınsın bunu niye saklıyorsun ki kendinden.
– Evet ama ben hala o nu seviyorum ve içim hala onla dolu.
– İyi madem
Selin, "o"nu düşündü. Ne çok şey yaşanmıştı "o"nla. Ne çok yıl ve ne çok telaş, ne çok birlikte anı ve ne çok birlikte bir yığın yılgınlık. Ve "o" bir gün kapıyı kapatıp öylece gitmişti. Oysa hep sen beni bir gün terk edeceksin bunu biliyorum derken "o", kapıyı kapatıp gitmişti. Öylece bıkmışlardı birbirlerinden ve "o" gitmişti.
- Ne düşünüyorsun gene arpacı kumrusu.
- Hiç, nasıl buralara sürüklendiğimizi düşünüyorum.
- Basit, zamansız yediverdik.
- İlk soğuktada da döküldük mü yani. Hadi oradan benim verdiğim mücadeleyi unutma.
- Hah sanki o vermedi.
- Evet ama o an göremiyordum ki. Öyle boğmuştu ki beni.
- Ya şimdi
- Evet o da haklı. İşte o yüzden onu özlüyorum ya.
- Ne garip, kaybettiklerimizin ardından ağlıyoruz ve buna da aşk diyoruz.
- Hey Selim leştin sen de. Ya iki gündür onu aramayı istiyorum ama elim bir türlü telefona gitmiyor.
- Niye,
- Sanki ararsam onu demek istediklerine yol açarmışım gibi geliyor ve derse hayır diyemezmişim gibi geliyor. Ama hayır demeliyim. Onu buna alet edemem. Zira ben Selim'i seviyorum o hayatımda hep olmalı. Ama "o" var ve ben daha bunu çözmedim.
İki kadın up uzun sustular. Telefonun çalması ile her ikisi de daldıkları yerlerden irkildiler. Selin aklına gelen dizelerle telefona uzandı.

Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
Ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne...(Nazım Hikmet)

0 yorum:

diplerde

*Hayatın seni savurduğu yer, senin savrulmak istediğin yer olmayabilir. Dur ve bak; "buraya nasıl geldim"

*dünya batıyor iyi tutun, güneşle tek başına bırakacak seni.(haiku)


İzleyiciler

  © Blogger template Romantico by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP