Korkmayın açık denizlerde sizi batıracak dalga yoktur. Sığ sulardır hep bir tekneyi alaşağı eden. Kaybolmaktır en kötüsü denizlerde, fenerlere güvenin. Buyrun deyin lafınızı, lafla yürüsün peynir gemileri bu kez.





Siluet-7

>> 8 Ağustos 2008 Cuma

Sorular niye böyle acımasız olurlar ki, niye hep yanıtı bilmeye çalışırken sorulara boğulursun. Neden, niçin, niye. Daha bir yığın soru kipi. Soru kipleri, zaman kipleri, belli öznelere yüklenen yüklemlerle işbirlikçi oysa. Öznelere ne haksızlık cümleleri kurarken, ân tanımlarından uzak. Oysa her ân kendi içinde anlamlı…
Bilemediğin, anlayamadığın olsa, olsa var saydığındır; kıt hükümlerine. Senin olmayan bir ânın sen hükümlerinde sanmaların.
Zihnim bu bilinmeyenleri çözmekle meşgulken, siluetim gölgemle işbirliğini abartıp var oluşlarının kaynağından uzaklaştıklarında. Bedensiz bir gölge, siluetsiz bedenken ışık ne anlamsızdır.

Zamansız bir Kadıköy zamanında, yıkılmaya yüz tutmuş cumbalı geçmiş zaman hanesinin bar olmuş bu gün suretindeki bir masada:
İki bedendiler. Kadın, kendinden emin olmanın titrekliğinde, söyleyeceklerinin pişmanlığını kabullenmiş. Erkek, duyacaklarının onu nasıl sarsacağının farkında, suskun. Zannedişlerdeydiler ve bu o kadar belleydi ki. Ne gariptir, demeye yeltenen iki bedenin o çıplak duruşu, oysa ne dememek içindir çoğu kez o ân.
Up uzun bir sesizlikti ikisininde duruduğu iki sesiz öfke, iki vurmaya, vurulmaya hazır hedef. İki boşver bu ânı, unut diyen. İki ne olur sadece sarıl bana Allahın cezası…
Kadın:
- Konuşmaya korkuyorum senle.
- Ben de.
- Yorgunsun, bu kadar yorgun olabileceğini düşünemedim.
- Yorgunum.
- Ben de yoruldum artık.
- Biliyorum.
- Seni kaybetmek istemiyorum biliyorsun değil mi?
- Ben…
- Olmuyor işte olamıyor ben bunu anladım.
- …
- Bir arada olmuyor, işte bak konuşamıyoruz bile.
- Ben…
- …
- …
- Yapamıyorum artık, ama sen hep var olmalısın.
- …

Siluetim dondu, ilk kez bana bakıp bu monologdaki diyalogu anlamaya çalıştı. Bir konuşan varsa, ve demek gereken bu ise; konuşana konuşulmaz ânda, konuştuğuna denecek yoktur aslında. Mağdur ve mağrur arasındaki fark sesi duyulan mıdır acep?
Susan mıdır mağdur, konuşan mıdır mağrur?
Konuşmaya kalkanın mağdurluğu bu denli mi göz ardı edilmeli…
Ândır aslında denmezleri deme gereğini kılan, ne gereksiz bir konuşmadır ve ne gereksiz susma. Konuşmaların ertelenip ayrılık yumaklarının gereksiz uzlaşma uğraşı cümleleri kurma uğraşı. Her ayrılık kendi yalnızlığını yaşamaya mahkumdur. Alıştığınsa kırık dökük cümleler…

Sağ elinde bir boşluktu
Parmağındaki o derin yokluk.
Tüm simgelerini yitirmişti
Herkes yaşayıp gidiyordu
Her şey yolunda görünüyordu
Ve sonra…
Seni neyin beklediğini hiç bilmiyorsun…

0 yorum:

diplerde

*Hayatın seni savurduğu yer, senin savrulmak istediğin yer olmayabilir. Dur ve bak; "buraya nasıl geldim"

*dünya batıyor iyi tutun, güneşle tek başına bırakacak seni.(haiku)


İzleyiciler

  © Blogger template Romantico by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP