Korkmayın açık denizlerde sizi batıracak dalga yoktur. Sığ sulardır hep bir tekneyi alaşağı eden. Kaybolmaktır en kötüsü denizlerde, fenerlere güvenin. Buyrun deyin lafınızı, lafla yürüsün peynir gemileri bu kez.





Adam-Kadın ve Gece 3

>> 1 Ağustos 2008 Cuma

Anahtarını kapının kilidine soktuğunda, ne kadar yorgun olduğunu düşündü. Bir gün daha bitti. Gene işini yapmış fahişe bezginliğinde. Yolda geçirdiğim zamanları toplasam ömrümden ne kadar zamanı kapsar acep. Diye geçirdi kafasından; kapı inleyerek açıldı, kapıyı kapattığında artık gene yalnızlığının üstünü örtebilirdi artık.

- Merhaba ev.

Yatak odasına girip soyundu, yatağına baktı sağ tarafında iki yastık sol tarafı bomboş. Pike sol yanın boşluğunu pek güzel doldurmuş sağ yandaki kırışıklık sola bulaşmamış.

- Yahu ben bu çarşafları niye tam yıkıyorum ki, baksana yarısı tertemiz ve de mis gibi de ütülü duruyor.

Mutfağa yöneldi, dün gece yaptığı mantarlı etini dolaptan çıkartıp ocağın üstüne koydu. Yemek ısınırken bir sigara yakıp mutfak penceresinden dışarı baktı. Bakkalın önünde biracılar gene yerlerini almış biralarını içip mahalle kızlarının popoları ve göğüsleri ve onlarla hayallerini kurdukları sevişme fantezilerini konuşuyor olduklarını hemen anladı.

- Selim abi huuuu. Gelsene yahu bak buz gibi ya…
- Yahu gidin işinize oğlum pestil gibiyim yeni geldim daha yemek bile yemedim, ayaklarımı uzatıp şöyle oturacağım. Hayaliniz bol olsun iyi keyifler size.

Tencereyi karıştırırken, onu düşündü. Aramamıştı gecen gece, ararım seni akşam demiş ve aramamıştı. Selim de aramamıştı onu. Kafasında binbir sualle aramamıştı.

- Beni aramayanı ne arayacağım yahu. Ararım dedi aramadı.

Yüzü sardı beynini, yüz hatlarının mini minacık ne çok detaya sahip olduğunu fark etti o an. Boynunun inceliği ve bu detay yoğunluğunu taşıyan başın ne kadar güzel bir surata sahip olduğunu bir kez daha kabul etti.

- Ne güzelsin sen ya. Ne çok güzel.

Yemeğini tabağa koyup, mutfakta yiyip, kendine bir duble rakı koyup, kitabını eline alıp köşesine çekilmek için can atıyordu. Neruda ile boğuşmaları tam bir haftadır sürüyor ve bu adama olan eski tutkusunu tekrardan yeşertmenin keyfi ile adeta sarhoş gibiydi. Devrimci yıllarının o delişmen Orta Amerikalı devrimci yazarıyla tecavüze uğrattığı yılları sonrasında gene devrimci ruhunu öne alıp okuyordu. Ne kadar az anlamışım onu hayret diye düşündü.
Köşesine kurulup ışığını yaktı kitabını eline aldı,

İnsanlar nefret ediyor gibiydiler
Birbirleriyle.
Yine de aynı gece
Birbirlerinin üzerilerini
Örtüyorlardı.
Bizi uyandıran
Tek ışık.
Dünyanın ışığıydı bu!
…*

….
Tos vurur taşa;
“Ben deniz” der durur,
Gel de taşı inandır.
…**
İki ayrı şiirden kalan bu iki kalanla tam üç gündür cebelleşiyordu zihninde. Denizin taşa, dünyanın ışığının insana ne anlatmaya çalıştığını bu iki alıntı ile çarpıştırıp duruyor ve hepsinden öte bu alıntılara “o”nu niye koyuyor olduğunu anlayamıyordu.
“O” na hep bir adım geri durmuştu. Ama giderek bu geri duruşun “o”nu istememeye engel olmadığını anlamıştı. Evet “o”nu istiyordu hayatında “o” nun hayatına girmek istiyordu. Kitabın sayfası açıktı ve o sadece harflere bakarken kendini buldu. Suratından kopamadığını ve “o”nu ne denli özlediğini anladı. Telefonunu eline aldı numarasını direk aranan kısa yollarına kaydetmişti numaraya bastı…
Zaman niye böyle yavaştır ki çalan bir telefon zilinin dıtları arasında.

- Alo.
Bana hiç alo ile yanıt vermezdi, niye sesi böyle soğuk ki, ne yaptım ki yahu, neye sıkkın acaba?
- Müsait misin?
- Evet, nerelerdesin sen?
- Buralardayım
- İyi misin sen?
Hayda, ben soracaktım bunu, niye rol çaldın şimdi yahu. Sesin niye öylesi uzak peki o sıcacık sesleniş niye yok bu gece. Niye…
- İyim yahu, ne yapıyorsun bakayım diye aradımdı.
- İş güç işte bildiğin gibi.
- Öylesine aradım ben de.
- Arkadaşımla dedikodu yapıyorduk bizde.
- Aman ne hoş haydi devam size, iyi geceler olsun.
- İyi geceler.
Telefonu kapattığında kafasında sadece kocaman bir şüphe vardı. Sesi soğuk ve sesi öyle uzaktı ki ondan.
- Kadın, seni seviyorum ben ya. Gene diyemedim ya, bu mu suçum, duymaya hazırlandığını diyemeyen adamın diyememe garabeti.

Bilebilir misin peki, hayırının beni yeneceğini. Hani peki seviyorsam sana ne demenin o vurdum duymaz başkaldırışı, ne bu ilke edindiklerinin ezilişi.
Telefonu gene hırsla eline aldı ve son aramayı yineledi;
- Alooo
- Efendim,
- Ben seni seviyorum, biliyor musun sen çok fazlasın…
- …


* Pablo Neruda “Asma çubuğu ve rüzgar”

** Pablo Neruda “Deniz”

0 yorum:

diplerde

*Hayatın seni savurduğu yer, senin savrulmak istediğin yer olmayabilir. Dur ve bak; "buraya nasıl geldim"

*dünya batıyor iyi tutun, güneşle tek başına bırakacak seni.(haiku)


İzleyiciler

  © Blogger template Romantico by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP