Korkmayın açık denizlerde sizi batıracak dalga yoktur. Sığ sulardır hep bir tekneyi alaşağı eden. Kaybolmaktır en kötüsü denizlerde, fenerlere güvenin. Buyrun deyin lafınızı, lafla yürüsün peynir gemileri bu kez.





Siluet-1

>> 8 Ağustos 2008 Cuma

Kadın ayaklarının ucunda yükselip karşısındaki adamın yanaklarından öptü, adam kadının ardı sıra baktı. Yanağında sıcak dudakların yarattığı ürperti denizden gelen hafif esintiye karıştı.
- Bekleyeceğim seni. Bir gün ondan bana geleceksin biliyorum bunu, bana anlattığın gibi o seni sevmeyi bilemiyor ben seni seviyorum…

Kadın bir arabanın kapısını açtı gözü aynada adama baktı, ne oldu dedi.
- Gözüme sevgi kaçtı ona bakıyorum.
- Gene bunalımdayız anlaşıldı…
- Yo tam tersi bunalımları bunaltmaktan aslında vaz geçiyorum. Aynı senden vaz geçtiğim gibi…
- Saçmalıyorsun gene. Eve gitmek ve sensiz kalmak istiyorum,
dedi kadın…

Bildik öykülerdir aslında her köşe başında yaşanıp başka bir köşe başında nihayetlenen. Bazen bir bakış açısından haklılığı bir tarafa, başka bir bakış açısındansa öbür tarafa teslim edilen. Öyle uzaktan bakıp bir yığın ahkamlar kesilen basit insan öyküleri…
Bazen oturup yazmak istiyorum bunları, sonra takılıp kalıyorum bir aynadan bakarmış gibi kendi suratıma. Yansımanın yansımasıdır aslında aynadaki siluetimiz.

Öylece diyaloglardır hep bir anda bizi alıp götüren zaman içerisinde bir takım anlara. Bazen hemen yanınızda sizi karşıya geçirmeye çabalayan lodosa kafa tutan bir şehir hatları vapurunun küpeştesine dayanmış öylece denizi seyrederken. Ardınızda kadın konuşur…

- Seni anlamıyorum artık öylesi uzaksın ki.
- Nasıl uzağım ki
- Duymuyorsun beni, bazen kendimle konuşuyormuşum gibi geliyor ne dedim az önce…
- Ya yapma Allah aşkına bütün gün zaten telef olmuşum kafamda bir yığın şey var.
- Benim yok sanki
- ….
- Sen anla artık ben bunu yaşamak istemiyorum bil bunu.
- Neyi yaşamak istemiyorsun.
- Bunu işte
- Ayrılmak mı istiyorsun
- Evet
- Peki, madem bunu istiyorsun evet ayrılalım.

Haklısı kim bu diyalogun şimdi, kadın mı erkek mi. Bilemem ki. Adam belli yorgun, kadın belli yorgun. Yorgun argınlık işte, haksız zamanlar belli ki yaşanılan ve gidişler yaşanır bu diyalogun sonunda. Bazen üçüncü tekil şahıs gizli özneleri ile…






Rüzgarla gelir fısıltılar. İnsan sesleri karışır rüzgara. Olmayacak şeyler hatırlatır durduk yerde. Bir an; bir sesi, bir duruşu, bir kokuyu. Aslında durmasın istersin bunların hiçbiri sende, uzak olsun istersin tüm geçmişin tortuları ama karşı koyulmaz bazen ve öylece taşır rüzgar.
- Alo
- Selam
- Neredesin?
- Dolanıyorum sen?
- Evdeyim, sıkıldım bir arayayım dedim seni.
- İyi yapmışsın, nasılsın.
- İyim sen
- İyim.
- Haydi görüşürüz kendine iyi bak…
Çıkmaz sokaklar gibidir bir yere varmayacak konuşmalar, geçmiş zamanların yitik anları, gidilen yerlerdeki o uçsuz bucaksız dönülmezlerdir. Bir adım daha öteye bir adım daha uzağa. Duymak istenilenler değildir bu türlü söylenenler ve söylenmek de istenmeyenlerdir söylenenler.

Adam aynaya baktı, musluktan akan soğuk suyu yüzüne çarptı. Yüzüne takılan tüm bir gece yüzünden aktı. Yüzüne gene baktı, sızan ışıkta suyun damlaları yeni günün ilk ışığını kapmış pırıl pırıl parlıyordu. Güldü, yüzün aydın olsun günaydın.

0 yorum:

diplerde

*Hayatın seni savurduğu yer, senin savrulmak istediğin yer olmayabilir. Dur ve bak; "buraya nasıl geldim"

*dünya batıyor iyi tutun, güneşle tek başına bırakacak seni.(haiku)


İzleyiciler

  © Blogger template Romantico by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP