Korkmayın açık denizlerde sizi batıracak dalga yoktur. Sığ sulardır hep bir tekneyi alaşağı eden. Kaybolmaktır en kötüsü denizlerde, fenerlere güvenin. Buyrun deyin lafınızı, lafla yürüsün peynir gemileri bu kez.





Adam-Kadın ve Gece 4

>> 1 Ağustos 2008 Cuma

Artık yeter, kafamın içinde ne varsa silmeliyim, yok etmeliyim, dün biteli çok oldu. Sona erdi işte bitirdim hepsini ne varsa düne ait…
Kendi dünyam burası ve benim, bana ait. Bu duvarlar, bu kapı, bu mutfak, bu koltuk. Beni dünyam ve ben burada yaşıyorum…

İşinden çıkıp İstanbul trafiğinde geçirdiği saatlere lanet okuyup yatak odasına yöneldiğinde kafasında bu cümleler dans ediyordu. Topuklu ayakkabılarını ayağından çıkartırken niye bir numara büyüğünü almadım ki sanki diye düşündü.

- Aklım taba rengi olanındaydı aslında, ne akla hizmetse bunu aldım hem de bir numara küçük.

Üstündeki beyaz bluzu çıkarıp askıyı sabah bıraktığı yerden alıp gardropa yerleştirdi, tea-shortünü giydi eteğini çıkartıp eşofmanını giydiğinde artık evinde ve oydu. Gün içindeki, gelgitlerin hepsi gerideydi artık.

- Of niye sıkıyor bu sütyen ya bu gün, göğüslerim ağrıyor, daha bir hafta var regl olmama ne bu şimdi ya.

Kopçalarını açıp tea-shortünün kolundan sütyenini çıkarıp yatağa fırlattı.Mutfağa yöneldiğinde, evdeki sessizlik dikkatini çekti, salona yönelip müzik setini açtı. Mutfağa dönüp dolaptan yemeğini çıkarıp ısıttı.

- Ne yapmışım bakim?

Gülümsedi lafına, kime ne ki diye düşündü. Tabağına koydu, elinin ikinci bir tabağa uzandığını fark etti. Alışkanlıklar çabuk değişmiyordu. Tabağını alıp mutfaktaki masada yemeğe koyuldu. Dışarıda hava kararıyor ve onun için bir gece başlıyordu işte.
Mumlarını yaktı, dün geceden kalan beyaz şarabını eline alıp kanepenin sağına sıkıştı. Telefonun sesiyle irkildi.

- Ya tam kıçımı koydum kim bu şimdi.

Telefonuna baktı Selim yazıyordu, içinde bir şeylerin hareket ettiğini hissetti. Kendine kızdı, hayır daha değil daha kimse olamaz. Telefonun yes tuşuna dokudu.

- Selim,
- Yes patates, nasılsın bakim.
- Ne bileyim ya evdeyim işte.
- Ne o, kırmızıları yakmışsın sen bu gece.
- Oradan öyle mi görünüyor.
- Oho, Nasa dan aradılar az önce, uzay mekiğinin kırmızı tarayıcılarında yük varmış, kaynağını araştırmışlar senin evinin oralar çıkmış.
- Seni niye arıyorlar beni arasalar ya.
- Aramışlar sana ulaşamamışlar beni aradılar.
- Hııı…
- Ya hıı…
- De bakayım sen ne oldu hele.
- Yok bir şey
- Varsın yok olsun o zaman.
- Sen nasılsın
- İyi ben de evde pinekliyorum ne yapıyorsun bakim dedim.
- İyi madem.
- Eh iyi o zaman. Sil şu kırmızıyı e mi.
- E…
- Selin…
- Efendim
- Haydi iyi geceler olsun.

Telefonu kapattığında Selim’in varlığını sevdiğini düşündü. O vardı, hem bir adım ötesinde hem de bin adım ötesinde duruyor ve sadece o na baktığını biliyordu. Onu tanıyalı ne kadar oldu diye düşündü. Bir yıl mı yoksa daha çok mu. Bilemedi. Sanki hep vardı ama hiç yoktu.

- Hadi oradan kimseyle uğraşamam yahu, ne güzel işte kendimleyim ben.

Mumlarını seyretti duvardaki yansımalarına baktı, Selim in bir lafı geldi aklına unutma demişti ona, unutma sen kuklacısın ve kuklacılar sevilmez. Hayatı hep kurguladığını biliyordu ama hiç insanları yönlendirdiğini düşünmemişti. Ama hep hayata yön veren olmak durumundaydı.

- Bunu ben istemedim ki siz sadece bana çok gördünüz. Sizin yerinize de ben sevmek zorunda kaldım. Sizse sadece korktunuz…

0 yorum:

diplerde

*Hayatın seni savurduğu yer, senin savrulmak istediğin yer olmayabilir. Dur ve bak; "buraya nasıl geldim"

*dünya batıyor iyi tutun, güneşle tek başına bırakacak seni.(haiku)


İzleyiciler

  © Blogger template Romantico by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP