Korkmayın açık denizlerde sizi batıracak dalga yoktur. Sığ sulardır hep bir tekneyi alaşağı eden. Kaybolmaktır en kötüsü denizlerde, fenerlere güvenin. Buyrun deyin lafınızı, lafla yürüsün peynir gemileri bu kez.





Bir eylül yazısı

>> 20 Eylül 2008 Cumartesi

Bir anda oldu,
Oysa ben duruyordum
Ve artık sen yoktun.
Önüme baktım
Ardıma sonra
Yoktun işte.
Önce anlayamadım
Sabah sensiz uyanmıştım
Tan yeri rüyalarımdan.
Oysa hep gelir fısıldardın bana rüyamda.
Bir anda oldu dedim ya
Aynı gidişim gibiydi
Hoyrat sensizlik.



Ne garip değil mi, yıllardır biriktirdiğin her şey bir sabah uyanışında bakıyorsun ki yok. Artık aynı bakmıyor, aynı duymuyorsun. Aynı değil hiçbir şey ve aslında yepyeni ve bir o kadar da merakla gözlenen. Artık hiçbir şeyi aynı yapmıyorsun. Tekil cümleler kurup, tekil programlar yapıyorsun. Tek kişilik tarafındasın masanın ve yatağın tek yanında yatıyorsun. Yalnızlığın keyiflerine varıyorsun. Sessiz evde kendi müziğin, kendi köşen. Zaman geçtikçe bu yalnızlıkla sorularını tek-tek yanıtlıyorsun. Sessizlik, tüm düşüncelerin duvarlarda asılı, artık zamanın var onlara tek-tek bakmaya. Öfkelerini alıyor derdest edip çöpe atıyorsun, sonra tüm olmadı suçluluklarını.
Kabulleniyorsun ve artık sabah uykularından onun yüzüyle uyanmıyorsun. Artık, sadece kuş sesleri uyandırıyor seni ve sen artık gülerek merhaba diyorsun güne.
Kabulleniyorsun işte, artık yeniden başlıyorsun hayata. Kırık dökük ne varsa bahar temizliğinde kapının dışında. Hayatında yerler açıyorsun; yeni yüzler, yeni yerler. Artık yepyeni bir sen var eskiden saçma gelen şeyler şimdi seni mutlu ediyor. Yapamadıklarını yapıp hey ben bunu yapabiliyormuşum diyorsun. Mutlu oluyorsun.
Kabulleniyorsun işte; artık genç değilim ve zamanım çok yok. Yaşadığım kadar zamanı yaşayabilecek miyim ki? Telaşlarını siliyor, dert ettiğin her şeye sadece gülümsüyorsun. “Ne saçmaymış” diyorsun (Ne, Neden, Niçin,Kim) Soru kipleriyle başlamıyor artık cümlelerin.
Kabulleniyorsun işte; yaz geçti, mevsim yaprakların dökülme mevsimi. Ardından gelecek soğuk günler. Üşüyüp daha çok sarılacaksın kendine. Ve kendine sarılmanın yetmediğini görüp sarılmayı ve sarılınmayı isteyeceksin. Yeni filiz vermiş yapraklar gibi gene bahara açacaksın işte o an. Renklerin olacak, hemen beyaz bahar dallarının ardına gizlenmiş, taze yeşil.
Kabulleniyorsun işte. Kabullenişlerin seni özgür kılıyor ve sen artık tüm kabullenişlerin sakinliği ile hazırsın… Bu kış geçer yaz yepyeni umutlara açar.

Bu da böyle bir eylül yazısı olsun dedim. Eksilmeyin ve unutmayın hayat hep baharlarda devşirilir.

Dip not: İlk bahar gelirken ilk çığırtkanlıkları ben yapmıştım. Baktım sonbaharda hepinizde bir zemheri haller. Hop ne oluyoruz kış geliyor ve kış da geçer keyfinedir hayat…

3 yorum:

Yeşim Özdemir 20 Eylül 2008 23:45  

Eylül en güzel aydır azizim...Sonbaharı açtın ya arkandan geliriz artık:) Sevgiler...

Kaptanzade 21 Eylül 2008 12:52  

Bak bekliyorum ama. Sağolasın gene okudun beni.

beenmaya 22 Eylül 2008 12:00  

katılıyorum yeşim'e...güzlliği bizlerden belli :))

diplerde

*Hayatın seni savurduğu yer, senin savrulmak istediğin yer olmayabilir. Dur ve bak; "buraya nasıl geldim"

*dünya batıyor iyi tutun, güneşle tek başına bırakacak seni.(haiku)


İzleyiciler

  © Blogger template Romantico by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP