Korkmayın açık denizlerde sizi batıracak dalga yoktur. Sığ sulardır hep bir tekneyi alaşağı eden. Kaybolmaktır en kötüsü denizlerde, fenerlere güvenin. Buyrun deyin lafınızı, lafla yürüsün peynir gemileri bu kez.





Siluet 11

>> 23 Kasım 2008 Pazar


Önümde bomboş beyaz bir sayfa var, beyazlığı aşağı doğru uzanıyor. Sonu yok yazdıkça arkasının geleceğini biliyorum. Bembeyaz bir sayfa, yepyeni başlangıçlara çağırıyor beni, ne geldiğim yerler ne de yarın gideceğim yer değil, sadece bembeyaz bir boşluk.
Kış gecelerini sevmem ben, kış gündüzlerini de. Kışları bir türlü sevemedim aslında kısaca. Hoş kimin umurunda ki.

“Hey bu satırları yazan adam kışları sevmiyormuş. İyi aman o zaman okumayalım… “

Okumayın, zaten niye okuyorsunuz ki, ne öğrenip benden ne kazanacağınızı sanıyorsunuz. Yok ki ben de, olsa kendime verirdim önce.

En çok ışığın azlığını sevmem kışları ve siluetimle geçirebildiğim o kısa anların daha da kısaldığını bilirim(meğer bilirmişim) ve gene sevmem kışları. Yazmalarım azalır, aynı yaşamalarımın azaldığı gibi. Ayılar haklı, kışın yaşamaya değer yanı yokmuş deyip uyurlar.

Ne zamandır siluetimle konuşamadığımı fark ettim; onu ne çok özlediğimi de. Zamanımız olamadı onla bir türlü. “Yalan”, aslında oldu ama hep görmemezlikten geldim zamanım yok ertelemesi ile. İlla bir yerlerde olmalıydık, ikimizde; Barba’yı çok sevdik, adada olmayı da. Buna zaman ayıramaz (bütçe demek daha doğru)olduk. O zaman konuşamaz olduk zira orada pek güzel konuşuyorduk.
Ama gidemediğimiz yerler dışında, olduğumuz yerde konuşamıyorduk aslında. O bana hey diyordu bak bunu dinle. Bense şirketin bahçesinde bir sigara molasında bir şeyi dinlemek istemiyordum. Hey bir de buna bak, bak ama çok ilginç. Ama ben trafiğin içinde de onu dinlemek istemiyordum. İlla gidilesi hoş mekanlar olmalıydı sohbetler için. Bana dün şirketin bahçesinde lodosun bulutları biçimlendirdiği anda:

- Hey, artık duy beni. Bak zamanımız kalmadı artık sen ve gölgen kalacaksınız. Ben artık yokum. Anlarımız çok önemliydi senle, o kısacık zamanlarımız ama artık tek laf edemeyecek kadar kısa zamanımız. Mevsim kışa vurdu ve ben ışıksız kaldım söyleyecek çok lafım var ama artık sana zamanım yok.

Durdum ve ona baktım güneş ne çok azalmıştı, bana öylesi hüzünle baktı ki, ona dur bile diyemedim ve o son ışıkla gitti. Evet, gölgemle baş başa kaldık o an. Gölgem benim silik ifadem. Siluetim o hep dimdik duran ve bana hep hey sen diyen.

Son duyduğum artık yeni bir hayat istiyorum cümlesiydi. Bunu bana ver, bana sensizliği ver diyordu bir kadın. Bana yeni bir hayat yaşamam için şans dile. Nasılda atlamıştım bu lafı ben. Siluetimi kış uykusuna uğurlarken diyebileceğim

- Hey, bense bu hayatı fark edip anlamak ve sahip olduklarımın tadını çıkarmak istiyorum.

Demek istedim ama o gitti.
Kış geçecek, kar yağacak bembeyaz. Bu sayfa gibi olacak hayat yeniden yazılmaya hazır. Sen hiç baharı gördün mü diyecek biri ve ben;

- Bilmiyorum bu ilk baharım diyeceğim.

Kış da geçer, bu günlerde. Unutmayın yarın olması bile umuttur.

2 yorum:

efsa 24 Kasım 2008 10:08  

ben en çok sonbaharı seviyorum. beni kışa hazırlıyor. dilerim kışl bittiğinde ilk baharın çok görkemli olur senin için

Kaptanzade 24 Kasım 2008 10:11  

Okudunuz sağolun. "Umarım"

diplerde

*Hayatın seni savurduğu yer, senin savrulmak istediğin yer olmayabilir. Dur ve bak; "buraya nasıl geldim"

*dünya batıyor iyi tutun, güneşle tek başına bırakacak seni.(haiku)


İzleyiciler

  © Blogger template Romantico by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP