Korkmayın açık denizlerde sizi batıracak dalga yoktur. Sığ sulardır hep bir tekneyi alaşağı eden. Kaybolmaktır en kötüsü denizlerde, fenerlere güvenin. Buyrun deyin lafınızı, lafla yürüsün peynir gemileri bu kez.





Şiirle mimlemmişimde...

>> 8 Mart 2009 Pazar


Mimlenmişim ben de… Yahu oturup dururken nereden çıktı şimdi beni mimlemek. Hay allahım hem de en zor yerimden mimlenmişim. Şiir demiş mahallenin bir deli kızı. Sizin en sevdiğiniz şiiri öğrenebilir miyiz demiş…

Şiir.

Ne garip bu güne kadar aslında hiç düşünmemiştim bu soruyu. En çok hangi şiir, en çok hangi film, en çok hangi öykü vs… En çok ? Verecek bir yanıtım yok aslında en çoklar üzerine. En çoklarım hep hayata dair. Bir öykü gibi Ege’mi sevdim, bir şiir gibi Delfin’imi . Sanat gibi ise analarını. Hiç başka bir şeyi sevebileceğimi varsaymadım. Ama zaman içinde ben de öğrendim ayrıt etmeyi şiirin, öykünün, fotoğrafın yani sanatın aslında daha başka da anlamlarının olduğunu ve bence olabildiğini. İlla bir ait olduğuma değil sadece benim ruhuma benim yalnızlığıma, benim ben olmama çıktığını. Ama ilk kez soruldu en çok hangi şiir diye, bir soru ve şaşırdım. Şöyle bir zihnimi yokladım. Balık hafızasıdır belleğim tek bir dize kalmaz veya bir satır. Sadece bir an olur bir dize gelir veya bir satır ve yada bir replik. Ama ne kendi yazdığım ne de başkasının bir satırı gelmez aklıma haydi deyince.

Önce şairlerimi düşündüm… Hocam karşıladı beni. Sevgili Cevat Çapan. Şiiri onla tanımaya başladım, onunla ilk gençliğimde antik tiyatroların izini ararken dinlediğim şiirleri geldi aklıma.

Dağın eteklerinde orman
Çam, sedir, ulu çınarlar…
Birbirini seyrediyor aynasında denizin.
Çamlar pürleriyle suskun,
Sedirlerin gözleri uzakta,
“Ölünceye kadar seninim”, diyor denize
Kendi gölgesinde yanan bir çınar.


“pürleriyle suskun” ne çok kullandım suskun olmayı yazılarımda hep bir erdemmiş gibi. Durmayı ve durmanın beklemekten öte bir yan olduğunu “kendi gölgesinde yanan bir çınar” gibi.

Derken Ahmet Haşim’in o delişmen o çok bana yakın melankolisini keşfettim, oysa devrimci zamanlarımda ne çok atlamış ne çok anlamamıştım onu. Hep yaz olacak sanıyordum oysa “sonbahar” soneleriymiş hayat.


Bir taraf bahçe, bir taraf dere
Gel uzan sevgilim benimle yere,
Suyu yâkuta döndüren bu hazân
Bizi garkeyliyor düşüncelere…


İlk öğrenimimi Ahmet Haşim miş veren. O lirik şiirlerinde bana. Haşim’in dizelerine göz gezdirdim bu satırları yazmadan. Bu arada Ahmet Haşim’i bana tanıtan kadını anmadan geçemem. Dürnev Tunaseli.

Hayatta tutkuyla bağlandığım iki şair oldu ama. Biri Neruda öbürü ise mis gibi Kızılırmak gibi bir adam. Hasan Hüseyin. İşte benim enim… AKARSUYA BIRAKILAN MEKTUP
Şiirin tamamını buraya yazmayacağım, belki Hasan Hüseyin diye arar ve daha başka şiirlerini de okur bu satırları okuyan birileri. Ama girişindeki anekdot çok başkadır…

İncecikti
gül dalıydı
dokunsam kırılacaktı
dokunmadım
kurudu.


Kimseye soru sormam, o yüzden kimseye mimim de yok… Soruldu dedim…


işte beni mıhlıyan:
http://birdelininguncesi.blogspot.com/2009/03/siirli-mim.html

4 yorum:

Seyyah 9 Mart 2009 00:16  

dostum dostum güzel dostum
bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge
yaprak döker bir yanımız
bir yanımız bahar bahçe

eskilere götürdün beni gece gece,
açılası varmış defterlerin:)

Kaptanzade 9 Mart 2009 00:30  

"Öyle bir yerdeyim ki
Bir yanım mavi yosun çalkalanır sularda"

Olsun varsın yahu açılsın defterler, korkusu mu var ki bu saaten sonra zamanın. Mavi sularda yosun yahu hepi topu..

beenmaya 9 Mart 2009 13:06  

bende eğer ben on mimlersem o beni mıhlar diye korkuma mimleyemiyordum seni. bak bunu gördüğüm iyi oldu yandın sen kaptan efendi :))

Kaptanzade 10 Mart 2009 16:46  

beenmaya(cııııım) bilmem anlatabildim miiiii?

diplerde

*Hayatın seni savurduğu yer, senin savrulmak istediğin yer olmayabilir. Dur ve bak; "buraya nasıl geldim"

*dünya batıyor iyi tutun, güneşle tek başına bırakacak seni.(haiku)


İzleyiciler

  © Blogger template Romantico by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP