o yalnızca bir ağaç
>> 24 Mart 2009 Salı
Bembeyaz karların üzerinde taze karı ezen ayaklarımdan çıkan sesden başka hiçbir şey yok. Beyaz öylesine hakim ki her şey bu beyazlığın içinde tümüyle ayrı ayrı duruyor. Yürüyorum bir saattir kar dinmedi bazen azalsa da sürekli yağıyor. Bolu Köroğlu dağı Kızık yaylasında bu ikinci günüm. Dün bütün gün güneşli iken bu gün sabah beşten beri yağan kar altında etrafı geziyorum. Ekipten sıklıkla ayrı kalıp bu doğayı tek başıma hissetmek derdindeyim. Tek ses adımlarım ve azıcık usul usul esen rüzgar. Dün güneş batarken çektiğim ağaç aklımda sürekli.
Bir ormanın hemen kenarında fakat ormandan uzak tek bir ağaç. Arkasında türdeşleri yan yana kol kola vermişken o tek başına. Ormanın gölgesi birlikte, ayrıt edemiyorsun hangi ağacın gölgesi, gölgeler iç içe kop koyu bir çizgi. Ama onun gölgesi ve dallarından süzülen ışık tek ve yerde öylesine ayrıt edici ve neşeli ki.
Beyaz örtü günün kızıla vurduğu anlarda kızıla bulanırken, bu ağacın gövdesi onun hafif oynaklığı ve gölgesinin o nefis detaylarına takılıp kaldım. Elimde makinem güneşin onda yarattığı nefis etkileri izlemeye koyuldum. Her an bambaşka bir figür oluşuyordu gözümün önünde ve karşımda bir ağaç dans ediyordu, her şeye tüm olup bitene ve tüm olup biteceklere de inat o gün sonunda bir balerin edasında dans ediyordu. Arkasında ise türdeşleri dimdik onu uzaktan seyrediyorlardı.
Türdeşlerinden evet daha kısaydı, ama dallarını daha bir özgürce etrafa salmış güneşi daha fazla kucaklıyordu. Gövdesi daha kalındı, kim bilir dayanacak kendinden başkası olmadığı için buna mecbur kalmıştı. Sarılabileceği ve ya dayanabileceği tek ağaç yoktu ki onun, rüzgara karşı tek başınaydı.
Nasıl olmuştu acaba, tüm türü ardında metrelerce uzaktayken o burada nasıl filiz vermişti, tohumunu amansız bir rüzgar mı taşımıştı buraya yoksa bir kuşun ağzından mı düşmüştü yem olacakken. İkinci şıkkı sevdim. Öyle olmuştur bu ona yakışır. Kim bilir ne vartalar atlatmıştır ama o her şeye rağmen yılların içerisinden bu hale, bu oynak ve nefis gölgelere kavuşmuştu. Yolun kenarında yaz güneşinde sırt verilip oturulacak bir ağaç olmuştu işte.
Kar gene arttı, yürüyorum. Sessizlik çok güzel, karın sesini duymaya uğraşıyorum nefes alışlarımı susturup. Kızık yaylasını dinliyorum kocaman beyaz bir sessizlik. Birden bir ördeğin buz tutmuş gölün kenarından sesi geliyor kulağıma. Avaz-avaz bağırıyor hiç susmadan, tam o anda kafamın üzerinden başka bir ördeğin o sese doğru uçtuğunu fark ediyorum. Sisle karışık karda yolunu bulsun diye eşini çağırdığını anlıyorum. Gel eşim gel buradayım, sesime gel işte yuvamız benim sesimin olduğu yerde, bana güven gel…
Kardan nefret ederdim oysa, yürümekten de. Ama hepsini ne çok seviyormuşum…